CEZA HUKUKU’NDA “HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI” UYGULAMASI
2005 yılında hukuk sistemimize giren HAGB düzenlemesi, 2 yıl veya daha az hapis cezası ya da adli para cezasının öngörüldüğü suçlarda, belli koşulların da varlığı halinde faile verilecek bu cezanın 5 yıl süreyle ertelendiği ve bu süre içerisinde kişinin denetimli serbestliğe tabi tutulduğu, 5 yıllık süre içerisinde sanık kasten başka bir suça karışmadığı takdirde, ceza davasının düştüğü ve sanığın ilgili suçtan ceza almadığı şeklinde özetleyebileceğimiz bir uygulamadır. Burada ilgili suçun şikâyete bağlı olup olmaması önem arz etmemekte olup yalnızca suç için öngörülen cezanın süresi göz önünde tutulacaktır. Yargıtay’a göre bu uygulamanın amacı özellikle çocuklar yönünden lekelenmeme hakkı ile bağlantılıdır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, ilk izleri Orta Çağ’da ortaya çıkmış erteleme kurumunun bir çeşidi olarak, onarıcı adalet anlayışından etkilenerek, mağdur zararının da giderilmesini amaçlayan bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. İngiltere, ABD, Fransa gibi başka ülkelerde de benzer uygulamaları olan HAGB, esasında ceza sisteminde faile ikinci bir şans imkânı sunma amacı taşımaktadır.
HAGB kararının verilebilmesi için öncelikle iki ön şart vardır. Bunlardan ilki uzlaşma kapsamında olan suçlar bakımından önce uzlaşma işleminin yapılması, ikinci ön şart ise sanığın kabulüdür. Sanık bu kararı kabul etmedikçe HAGB kararı verilememektedir. Bu kabul veya red kararını sanık, yargılamanın her aşamasında ileri sürebilmektedir. Nitekim Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 25.1.2018 T., 2017/20442 E., 2018/1633 K. Sayılı kararında “… Önceden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmeyen sanığın bu beyanından dönerek anılan kurumun uygulanmasını istemesi mümkündür. Burada sanığın beyanından dönmesi için kabul edilmesi gereken en son aşama hüküm aşaması olmalıdır. …” denilerek sanığın ilgili uygulama için beyanını hangi süre içerisinde ifade edebileceği özetlenmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, HAGB’nin şahsa ve fiile ilişkin şartlarına yer verilmiştir. Burada örneğin sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış olması aranmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, yargılama sonunda verilen bir hüküm değil, bu hükmün ertelenmesine yönelik bir karardır. Dolayısıyla HAGB kararı, hükümden ayrı olarak veya hükümden önce verilememektedir. HAGB kararı verildikten sonra, 5 yıllık denetimli serbestlik süresi boyunca yargılanan kişinin “sanık” sıfatı ve bahse konu ceza davasının “derdestlik” durumu devam etmektedir. Denetimli serbestlik süresi içerisinde kişinin kasten işlediği bir suç nedeniyle artık tekrar hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemeyecektir.
HAGB Kararına Karşı İtiraz
HAGB kararı bir hüküm olmadığından, hükümlere ilişkin başvurulan kanun yollarına (istinaf, temyiz); bu karar aleyhine başvurulamamaktadır. Bu karara karşı menfaati ihlal edilenler bir başka deyişle ilgililer ancak itiraz kanun yoluna başvurabilecektir. Kanun yolu olarak itiraz düzenlenmiş ve fakat itiraz merciinin inceleme usulü ile ilgili bir düzenlemeye yer verilmemiş olduğundan, uygulamada bu kanun yolunun inceleme kapsamı ile ilgili tereddütler yaşanmış ve çok defa Yargıtay’a taşınmıştır.
Çok yakın tarihe kadar Yargıtay, itiraz merciinin CMK m.231’de yer alan şartların gerçekleşip gerçekleşmediğine yönelik sınırlı bir denetimin yapılmış olmasını içtihat etmiş ve bu içtihadı, itiraz merciinin esasa yönelik inceleme yapmamış olması sebebiyle adil yargılanma ve iki dereceli yargılama hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle öğreti tarafından eleştirilmekteydi.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu daha sonra uyuşturucu madde kullanımına ilişkin bir davada “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK’nın 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” Diyerek, itiraz merciinin inceleme alanına yönelik içtihadından ilk defa ayrılmıştır. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22.01.2013 T., 2012/10-534 E., 2013/15 K.,)
Nitekim CMK’daki düzenlemede itiraz incelemesi sırasında, sadece şekli bir değerlendirme yapılacağı, işin esasına girilmeyeceğine yönelik bir hüküm yer almamaktadır. Kaldı ki itiraz merciinin, meselenin esasını ele almadan değerlendirme yapabilmesi de mümkün değildir.
HAGB kararına karşı itiraz kanun yolunda aleyhe değiştirme yasağının geçerli olduğu kabul edilmektedir. Bu konuda Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 24.12.2018 T.,2017/7422 E., 2018/7718 K. Sayılı kararında, “… ,somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı aleyhine yalnızca sanık tarafından itiraz kanun yoluna başvurulduğu, bu sebeple aleyhe değiştirme (bozma) yasağı gereği ilk verilen ceza miktarından daha fazla cezaya karar verilemeyeceği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi, …, bozmayı gerektirmiştir” denilmiştir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara karşı itirazın kabul edilmesi halinde de dosya, bu kararı veren mahkemeye gönderilerek yeniden karar vermesi sağlanmaktadır.
ANAYASA MAHKEMESİ’NİN İPTAL KARARI
Anayasa Mahkemesi, 1/6/2023 tarihinde 2022/120 E. numaralı dosya ile, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesine 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle eklenen (5) numaralı fıkranın birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna, ilgili hükmün iptaline, iptal kararının da Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihten bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir. Bu iptal kararı, 1 Ağustos 2024 tarihi itibariyle ileriye dönük olarak ceza hukuku sistemimizden hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulamasını kaldıracaktır.
Söz konusu düzenlemeye ilişkin “HAGB kararı verilmesinin mağdurlar açısından yeterli giderim sağlamadığı, faillerin cezadan muaf tutulmasına yol açtığı ve devletin kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme şeklindeki yükümlülüğünü yerine getiremediği” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapılmış, mahkeme de düzenlemenin eksik yönlerini değerlendirerek iptal kararını vermiştir.
İstinaf ve temyiz kanun yollarına açık olan bir yargılama, sanığın HAGB kararını kabul etmesiyle yalnızca itiraz kanun yoluna tabi bir hale gelmektedir. Dolayısıyla hükmün açıklanmasından önce verilen bir kabul kararı ile belirli bir kanun yolundan feragat etmiş olunmaktadır. Bu husus, Anayasa Mahkemesi tarafından anayasal geçerlilik koşulunu sağlamadığı yönünde değerlendirilmiştir.
HAGB kararı verilirken sanığın kabulünün yeterli sayılması, mağdurun muvafakatinin alınmıyor olmasını da mağdur açısından yeterli ve etkili bir giderim sağlayamadığı şeklinde yorumlamıştır.
Mahkeme, bir diğer değerlendirmeyi de failin kamu görevlisi olduğu ve işlenen suçun işkence veya kötü muamele olduğu durumlarda, ilgili durum için HAGB kararı verilemeyeceği şeklinde bir düzenleme olmaması sebebiyle bu durumun Anayasa’nın devlete yüklemiş olduğu faillere fiilleriyle orantılı ceza verilmesi ve mağdur açısından uygun giderimin sağlanması yükümlülüğü ile bağdaşmadığı kanaatine varmıştır.
Özetlenen bu sebeplerle Anayasa Mahkemesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulamasını Anayasa’ya aykırı bularak iptal kararını vermiştir.